“Tiyatronun asıl kahramanı seyircidir”
Kültür Sanat

“Tiyatronun asıl kahramanı seyircidir”

“Tiyatronun asıl kahramanı seyircidir”

Kaynak:Betül Memiş / Cnnturk.com

Tiyatro hiçbir şeyi unutmaz. Ya da unutulmasına izin vermez. Geçmişin mezar kazıcısıdır. Hamlet gibi o çukura bakmaya zorlar seyirciyi. İçine neler koymaz… Pişmanlıklar, aşklar, kahkahalar, anlamlar, hiçlikler, hayaller, sevinçler, kayıp dünyalar… Kazdıkça neler çıkar neler… Bu da yetmez, tutunduğumuz tüm dalları sarsar, meyvelerini düşürmeye çalışır, kızdırır, alay eder, tüm mutlulukların, tüm aşkların, tüm acıların ve tabii ki tüm kahramanların ipliğini pazara çıkarır. Tiyatronun kırbacına dayanabilen düşünce, duygu, inanç ve kahraman ayakta kalabilir sadece. Ve seyirci her oyunda kahramanlarını, inançlarını, ruhunu kaybetme tehlikesi ile baş başa kalır. Üstelik bazen çılgın kahkahalar atarak, bazen gözyaşları içinde; ruhunun kurtuluşu adına her oyunda başını sunak taşına uzatır ve eylemlerinin sorumluluğunu üstlenir. Böyle trajik ve eğlenceli bir kahraman bulmak mümkün mü? Benim kahramanım seyircidir. Kendilerine içtenlikle teşekkür ederim.”  

Tiyatro yönetmeni ve oyuncusu, akademisyen Mehmet Birkiye, 29. İstanbul Tiyatro Festivali basın toplantısında bu peşrevden anlatıyor meramını… Birkiye Hoca’nın kelamının üzerine bizlere düşen; sakine düşüp dünya gündemine inat ve belki de tam da gündemin fonunda düşünmek!  

Giriş taksimimizden de anlaşılacağı üzere, bugün mesaimiz İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen, perdesini 29. kez açmaya hazırlanan İstanbul Tiyatro Festivali. 20 Ekim-22 Kasım tarihleri arasında, Mehmet Birkiye küratörlüğünde izleyiciyle buluşacak olan festival, Türkiye’den ve yurtdışından toplam 16 tiyatro, performans ve dans gösterisine ev sahipliği yapacak. Festivalin onur ödülü bu yıl, çevirmen, tiyatro eleştirmeni, yazar, sahne ve kostüm tasarımcısı, gazeteci, eğitmen Seçkin Selvi’ye sunuldu. 

Altı uluslararası, 10 yerli oyundan oluşan ve 11 farklı mekânda/rotada meraklılarını ağırlayacak olan festivalde, günümüz tiyatrosuna farklı soluklar getirecek yeni yerli yapımlardan bir seçkiye de yer veriliyor. Bu yıl ayrıca, İKSV Genç Sanatçı Fonu’yla desteklenen üç yeni yerli oyun sahnelenecek. 
 
“Tiyatronun asıl kahramanı seyircidir”

 
Gelelim festivalin nimetlerine: 
 
20-21 Ekim / Zorlu PSM: “Katedral, Arvo Pärt’le Bir Akşam” 
 
Festivalin açılışı, bu yıl 80. yaşını kutlayan Hollanda’nın köklü dans topluluğu Scapino Ballet Rotterdam’ı Arvo Pärt’in ruhani müziğiyle buluşturan, son yıllarda üst üste aldığı “yılın koreografı” ödülleriyle dikkat çeken koreograf Marcos Morau imzalı “Katedral” ile yapılacak. “Yaşam giderek dijital teknolojilerin hâkimiyetine giriyor, bireyselleşme bir arada yaşama arzusunun çoktandır önüne geçti, insan olmanın ne anlama geldiği temel bir soru olmaktan çıktı. Peki kaçınılmaz gibi görünen manevi çöküşümüzü durduracak şey başımıza gelecek kozmik bir felaket midir? Tek kurtuluş şansımız, dünyaya çarparak yaşamın bilindik seyrini aniden değiştirecek bir göktaşı olabilir mi?” Morau’nun 70 dakikalık bu dans evrenini ustalıkla sahnede inşa edenler: Scapino Ballet Rotterdam’ın on iki dansçısı. Morau, üretkenliğiyle takdir topluyor; La Veronal adlı kumpanyasını yönetiyor; Nederlands Dans Theater, Lyon Opera ve Balesi, Zürich Ballet, Staatsthaeatre Berlin gibi pek çok önemli topluluktan davet alıyor. Kendine has tarzı, büyük dans topluluklarına da yeni bir ilham kaynağı olan 1982 Valencia doğumlu koreograf, İspanya’da Ulusal Dans Ödülü’nü alan en genç sanatçı unvanını taşıyor. 
 
 
“Tiyatronun asıl kahramanı seyircidir”

 
22-23 Ekim / Zorlu PSM: “Biz Kimiz?” 

“Kazanan biziz. Şimdi neyi değiştireceğiz?” Fransız-Katalan topluluk Baro d’evel, bu sorunun peşine düşerek dansçıları, müzisyenleri, oyuncuları, akrobatları, seramikçileri ve clown’ları sahnede, ekolojik bir seremonide bir araya getiriyor. Felaketin izleriyle çevrili bir dünyada, yıkıntıların arasında yeni bir hikâye uydurabileceğimize, bambaşka bir kurgu yaratabileceğimize nasıl inanırız? Baro d’evel topluluğunun kurucuları Camille Decourtye ve Blaï Mateu Trias, bu soruya “ancak kendimizi bir seremoniye, bir büyülenme ânına teslim ederek” yanıtını veriyor. Fransız ulusal eleştirmenler tarafından verilen 2025 Eleştirmen Ödülleri kapsamında, en iyi bölgesel yapım ödülü olan Prix Georges-Lerminier’ye layık görülen 100 dakikalık oyunun dramaturgisi Barbara Métais-Chastanier, müzikleri ise Pierre-François Dufour imzalı.  
 
 
“Tiyatronun asıl kahramanı seyircidir”

 
24-25 Ekim / İBB Muhsin Ertuğrul Sahnesi: “Hamlet” 

Teatro La Plaza’nın sahnelediği, down sendromlu sekiz oyuncunun rol aldığı (95 dakikalık) “Hamlet”, İKSV’nin kapsayıcılık ve erişilebilirlik çalışmalarının ilk adımlarından biri olarak izleyiciyle buluşacak. “Görmezden gelindiğiniz bir dünyada nasıl var olursunuz? Bu ‘Hamlet’te down sendromlu sekiz oyuncu, Shakespeare’in en çok sahnelenen trajedisinin meşhur monoloğuna bambaşka bir boyut kazandırıyor.” “Önyargılarınızı ve ‘Hamlet’e dair ezberlerinizi bir kenara bırakın. Perulu topluluk Teatro La Plaza’nın uyarlamasında oyuncular ne izleyicinin vicdanına sesleniyor ne siyasetçileri göreve çağırıyor ne de tozpembe bir eşitlik hayaline sığınıyor. Bunun yerine bir ayna çeviriyorlar izleyenlere; kendi kimliklerini reddetmeden, herkesi de kendi farklılığını ve benliğini onurla sahiplenmeye davet ederek.”  
 
“Tiyatronun asıl kahramanı seyircidir”

 
25-26 Ekim / Moda Sahnesi: “Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri” 

“Ben doğmadan önce özgür olduğunu unutmuş muydum?” Günümüz edebiyatının etkili kalemlerinden Édouard Louis, “Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri” romanında, annesinin henüz selfie akımı yokken bir fotoğraf makinesiyle çektiği kendi fotoğrafına böyle sesleniyor… Louis’nin kırk beş yaşına geldiğinde isyan bayrağını çekerek arzuladığı gibi yaşamayı seçen ve yavaş yavaş özgürleşen, sonunda kendini keşfeden annesini anlattığı kitabı öncesinde okumak isterseniz adresiniz Can Yayınları. Yazarın daha önce, “Siyaset, egemenler için genellikle estetik bir meseledir (…) Bizler içinse ölmek ya da yaşamak anlamına gelir” sözleriyle hafızalarda yer eden “Babamı Kim Öldürdü?” romanının uyarlaması için bir araya gelen yönetmen üstat Kemal Aydoğan ve oyuncu Onur Ünsal, yoksulluk ve sınıfsal şiddetle örülü bir başka kuşaklararası hesaplaşmayla karşılıyor seyirciyi. 90 dakikalık oyunun çevirmeni Ayberk Erkay.  
 
26 Ekim / Haliç’te Tarihi Bir Han: “Aşk Yolunda İstanbul’da Neler Olmuş: Çerkes Rıdvan’ın Dolabı” 

“İstanbul’da her dolabın kapağı açılır, gerçekler ortaya çıkar. Sonunda herkes muradına erer ama kimse eskisi gibi değildir.” Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan dönemin renkli tarih yazarı Reşad Ekrem Koçu’nun “Aşk Yolunda İstanbul’da Neler Olmuş” kitabındaki kent anlatılarından biri olan “Çerkes Rıdvan’ın Dolabı”, İstanbul’un merkezindeki tarihi bir handa yeniden doğuyor. Yapımcılar: Yağmur Dolkun ve Tülin Özen. Uyarlayan: Lara Lakay (Reşad Ekrem Koçu’nun aynı adlı meddah hikâyesinden) 40 dakikalık oyunun anlatıcısı Cem Zeynel Kılıç. 
 
30-31 Ekim / Paribu Art: “Aşağıdaki Pencere” 

“Ya biri birden kestik derse ve her şey biterse? Daha da kötüsü ya demezse?” “N’olcak Bu Yusuf Umut’un Hali” ve “Herkes Kocama Benziyor” oyunlarının çok sevilen yazarı Alis Çalışkan’ın kaleminden binbir endişeyle dolu hayatlarımıza iğneleyici bir bakış sunan oyunun rejisini; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 30 maddesi üzerine 30 farklı yazarın kaleme aldığı “Birileri” ve festivalin 2023 seçkisinin en özel projelerinden biri olan (benim de çok sevdiğim ‘en’ oyunlarım arasında yer alan) “Büyük Zarifi Apartmanı”nın yönetmeni İlyas Özçakır üstleniyor. Temsili Sahne’nin yorumundan dikize düşeceğimiz 60 dakikalık oyunda rol alan Gül Doğa Selvi. 
 
3-4 Kasım / Alan Kadıköy: “Televizyonun Karşısında Özel Mülkiyetin Kökeni Üzerine Düşünürken Uyuyakalmışım, Babamın Sesine Uyandım” 

Festivale daha önce “Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı” oyunuyla katılan Ferdi Çetin, serinin ikinci halkasıyla yeniden festivale konuk oluyor. Çetin’in metni, hafızanın kırılganlığını ele alırken aile yapısı ve erkeklik kodlarıyla hesaplaşmayı da ihmal etmiyor. Kolektif belleğin derinlerinde gezinen bu çalışma, herkesin kaçmak istediği ama nereye gideceğini bilmediği günümüz dünyasının sarsıcı bir portresi. 90 dakikalık oyun; Portekizli tiyatro topluluğu A Turma ile GalataPerform’un ortaklaşa yürüttüğü Yeni Gerçeklikler Üzerine Yazmak isimli oyun yazarlığı rezidans projesi kapsamında geliştirilmiş. 
 
4-5 Kasım / Paribu Art: “Fora” 

Aile bağlarını, kuşak çatışmasını ve bireylerin kendilerini bulma çabasını mizahi ve dokunaklı bir dille ele alan oyunun yazarı; “Kar Kuyusu”, “Körburun”, “Atmaca” romanlarından tanıdığımız Hikmet Hükümenoğlu; “Tiyatronun matematiği ve ritmi romanınkinden çok farklı, ne mutlu ki öyle” diyerek ilk tiyatro yazarlığı denemesinden büyük heyecan duyduğunu ifade ediyor. Oyun, başından sonuna kadar tek mekân ve zaman diliminde geçiyor. Mert Öner’in hikâye anlatıcılığına dayanan rejisinde sahne-seyirci mesafesi kısalıyor. Tüm gerilim ve çözülme, izleyicinin gözünün önünde cereyan ediyor. 60 dakikalık oyunda Aslı İnandık, Eray Karadeniz, Kubilay Aka, Şenay Gürler, Şerif Erol ve Şükran Ovalı rol alıyor. 
 
7-8 Kasım / Alan Kadıköy: “Cehennem Çiçeği” 

Edebiyatta kendine özgü tarzıyla dikkat çeken Alper Canıgüz’ün “Oğullar ve Rencide Ruhlar” romanından tanıdığımız beş yaşındaki dahi dedektif Alper Kamu, “Cehennem Çiçeği”nde bu defa sahneden ses veriyor. Ancak küçük dedektifi bu kez daha zorlu bir görev bekliyor: Bir yanda amcasının ölümü ve ardındaki sırlar, diğer yanda mahallesine yeni taşınan ailenin trajik hikâyesi… Kamu’nun dünyası, “canlı sinema”, “oyuncak tiyatrosu” ve “devised tiyatro” gibi yaratıcı sahneleme teknikleriyle yönetmen Simge Günsan tarafından aktarılıyor. Özlem Belkıs’ın oyunlaştırdığı 100 dakikalık oyunda Simge Günsan, Didem Kris ve Âdem Yılmaz rol alıyor. 
 
“Tiyatronun asıl kahramanı seyircidir”

 
8-9 Kasım / Zorlu PSM: “Bovary” 

“Aslında yeniden düşünülmesi gereken şey kadınlık değil erkeklik.” “Jane Eyre”, “Anna Karenina” ve “Mrs. Dalloway” gibi kadın mücadelesine mal olmuş edebi karakterleri çağdaş tiyatroyla buluşturmadaki ustalığıyla tanınan Carme Portaceli, “Seyirci artık daha fazla ve daha iyi yazılmış kadın karakterler görmek istiyor” diyerek Emma’nın hayalleri, arzuları ve hayal kırıklıkları üzerinden kadınlığın toplumsal koşullarını inceliyor. 70’e yakın yapımda imzası olan Portaceli ile 2016’dan beri Felemenk Kraliyet Tiyatrosu’nun sanatsal direktörlüğünü üstlenen Michael De Cock, “Mrs. Dalloway”den sonra “Bovary”de yeniden bir araya geliyor. Uyarlama, “Bovary”nin bütün âşıklarını bir kenara bırakıp Charles’la olan ilişkisini merceğe alıyor. 85 dakikalık metnin oyuncuları: Maaike Neuville, Koen De Sutter, Ana Naqe.  
 
13-14-15 Kasım / İMÇ 5. Blok: “Açık Mülk” 

Birlikte yaşamanın, hatırlamanın ve kentte yaşamanın maddi ve manevi yüklerini sorgulamanın mümkün olduğu kolektif bir deneyim alanı yaratan oyunun yönetmeni, “Hedwig and the Angry Inch”, “Olağan-içi Bir Gezi”, “Son Beş Yıl”, “Flu Lysistrata” ve “Hayat Bir Kabaredir” yapımlarıyla tanıdığımız Barış Arman. Aynı zamanda Arman, İKSV’nin Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü’nün de BGST Tiyatro ile birlikte 2024 yılı sahibi. 60 dakikalık oyunda, Tülin Özen, Ali Yoğurtcuoğlu, Yeliz Doğan, Berfin Ertan rol alıyor. 
 
 
15-16 Kasım / İstiklal Caddesi: “İstanbul Mon Amour: Pera’nın Karanlık Odası” 

Türkiye’nin ilk kadın stüdyo fotoğrafçısı Maryam Şahinyan’dan ilhamla… Festivalin yeni klasiği “İstanbul Mon Amour”, şehri bir sahneye, yürüyüşü anlatının bir parçasına dönüştürmeye devam ediyor. Projenin 2025 edisyonu “Pera’nın Karanlık Odası”, katılımcıları Beyoğlu’nun çok katmanlı geçmişinde bir yolculuğa davet ediyor. Yiğit Sertdemir’in sanat yönetmenliğinde ve Kumbaracı50 koordinasyonunda geliştirilen proje; İstiklal Caddesi boyunca Beyoğlu Spor Kulübü, Beyoğlu Sineması ve Metrohan gibi kent hafızasında yer etmiş üç mekânda geçiyor. 150 dakikalık projenin genel koordinatörü Gülhan Kadim, sanat yönetmeni Yiğit Sertdemir. 
 
“Tiyatronun asıl kahramanı seyircidir”

 
15-16 Kasım / Alan Kadıköy: “Oyun İçinde Oyun” 

Dansçı ve koreograf Ceren Oran & (Münih merkezli) Moving Borders topluluğundan Spiel im Spiel, yani “Oyun İçinde Oyun”, çocuklar ve onlara eşlik eden yetişkinler için tasarlanmış, eğlenceli ve ritmik bir çağdaş dans performansı. Üç dansçının enerjisiyle sahnede şekillenen gösteri, sözcüklere ihtiyaç duymadan ortak hayal gücünü harekete geçiriyor. Mizah ve fiziksel yaratıcılıkla ilerleyen bu yapı, izleyiciye birlikte oynamanın, düşünmenin ve yeniden hayal etmenin güzelliklerini hatırlatıyor. 40 dakikalık performansın dansçıları: Máté Ásbothi, Sascha Paar, Manon Campion. 
 
 
18-19 Kasım / İDT Mecidiyeköy Büyük Sahne: “Faust” 

Yönetmen Ayşe Emel Mesci, 28. İstanbul Tiyatro Festivali’nde büyük beğeni toplayan “Medea Material”in ardından bu kez, bütüncül sanat anlayışıyla sahneye koyduğu Johann Wolfgang von Goethe’nin başyapıtı “Faust” ile, Devlet Tiyatroları’nın 75. yılında seyirci karşısında. Zehra Aksu Yılmazer’in çevirdiği, Ali Berktay’ın uyarladığı oyun 150 dakika. 
 
19-20 Kasım / Alan Kadıköy: “Jonas’la Evlenmek” 

Y ve Z kuşaklarının ortaklaştığı meseleler: Avrupa hayalleri, başka bir hayat ve yeni bir başlangıç arayışı… “Aşalım Bunları” ile TEB Ödülleri’nde Yılın Genç Ekibi unvanını alan Reka Kolektif’in bu yeni oyununda, İsveçli Jonas’la evlenerek Türkiye’den ayrılmak isteyen gençlerin katıldığı bir evlilik yarışmasında gelişen olaylara tanık oluyoruz. 65 dakikalık oyunun yazarı Aslı Ekici, yönetmeni Rıza Efe Reis.  
 
“Tiyatronun asıl kahramanı seyircidir”

 
21-22 Kasım / Zorlu PSM: “New York Üçlemesi” 

Amerikan edebiyatının usta kalemi Paul Auster’ın başyapıtı, ilk kez büyük çaplı bir tiyatro prodüksiyonuyla karşımızda. Polisiye kurgunun postmodern anlatıyla iç içe geçtiği bu edebi üçleme, tiyatroya yazar-yönetmen Igor Mendjisky’nin özgün rejisiyle uyarlandı. Mendjisky’nin eserinde anlatıcı, sahnede bir radyo programı sunucusu olarak çıkıyor karşımıza ve bizi tüm bu hikâyelerin kalbine sürüklüyor. Oyun, aynı zamanda geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Auster’ın bizzat temas ettiği ve onay verdiği son projelerden biri. Mendjisky, projeyi geliştirme sürecinde Paul Auster’a otuz sayfayı aşan mektuplar yazmış. Aralarındaki bu yaratıcı alışveriş, sanatsal bir ortaklığa dönüşmüş. 210 dakikalık oyunun oyuncu kadrosunda, Fransa’nın önemli oyuncularından biri olan Ophélia Kolb-Kasapoğlu da yer alıyor. 

Leave feedback about this