
Kültür-sanat alanında 40 yılı geride bırakan ENKA Sanat, 4 Kasım’da piyanist Burçin Büke’nin “Klasikten Caza: Bir Müzikal Yolculuk” adlı projesinin prömiyeriyle sezona “merhaba” dedi. 23 Aralık’a kadar klasik müzikten caza, kara komediden modern tiyatroya geniş bir yelpazede, ulusal ve uluslararası sanatçıları ağırlayacak olan ENKA Sanat’ta sonbahar programında öne çıkanlar şöyle:
18 Kasım: Kanadalı oyun yazarı Morris Panych’in dünya çapında ses getiren kara komedisi “Bulaşıkçılar”, Işıl Kasapoğlu rejisiyle sahnede. Oyuncular, Özge Özpirinççi, Ahsen Eroğlu, Şebnem Sönmez ve Ekin Eryılmaz.
25 Kasım: Halil Babür’ün yazıp yönettiği, Cihat Süvarioğlu, Hare Sürel, Onur Gürçay, İlyas Özçakır ve Ceren Köse’nin rol aldığı “Linçler ve Dudaklar”.
27 Kasım: Ahmet Sami Özbudak’ın yazıp yönettiği, Burak Üzen, Erkan Akbulut, Fehmi Karaarslan, Gülşah Fırıncıoğlu, Özge Borak ve Onur Erdemir’in rol aldığı “Tebdil”.
2 Aralık: Dünyaca ünlü İtalyan kemancı Davide Alogna ve piyanist Cana Gürmen ile “Müziğin Klasik Dokunuşları” konseri.
4 Aralık: Işıl Kasapoğlu’nun yönettiği, Serhat Yiğit’in yazdığı, Evrim Alasya ve Kerem Alışık’ın rol aldığı “Aşk Biter mi?”
9 Aralık: Emir Taha Sarı’nın kaleme aldığı, İrem Kalaycıoğlu’nun yönettiği ve Emre Yıldızlar, İlyas Özçakır, Gül Doğa Selvi, Ferhat Teymur, Onur Akbay ile Yusuf Sarıaslan’ın rol aldığı “Kısık Ateşte Düdüklü Tencere”.
11 Aralık: Orkestra şefi, besteci Murat Cem Orhan’ın modern Türk şiirini müzik, tiyatro ve edebiyatın ortak diliyle sahneye taşıdığı “İkinci Yeni Şarkılar” projesi. Mert Fırat, şairleri canlandırıp şarkıları seslendirirken, Evrim Özkaynak da Tomris Uyar’ı yorumluyor. Şef Orhan’a sahnede, Özcan Yılmaz (keman), Burak Kayan (viyola) ve Burak Ayrancı (viyolonsel) eşlik ediyor.
18 Aralık: Lale Tara Sanat Bursu’nun desteklediği genç müzisyenler sahnede; ilk kuşak bursiyerlerden Efe Şen (piyano) ve Yağmur Tuna (keman) klasik müzik repertuvarının seçkin eserlerinden oluşan bir programla dinleyici karşısına çıkıyor. Konserde Tuna’ya usta piyanist Gökhan Aybulus eşlik ediyor.
23 Aralık: Sezonun kapanışında ise Borusan Quartet “Yeni Yıl Konseri” ile sahnede. Gecede, Marin Goleminov’un “Five Sketches for String Quartet” ve Fazıl Say’ın “Boşanma, Op. 29” eserlerinin ardından, Astor Piazzolla’nın “La muerte del Angel”, “Oblivion” ve “Adios Nonino” gibi unutulmaz yapıtları seslendirilecek.

İç ses: Röportaja geçmeden evvel, naçizane şu notumu da buraya düşmek isterim. Röportajı edit’lerken kargodan bir paket geldi. İçinden Filiz Ali’nin kaleme aldığı “Bir Tutkunun Peşinde; Carl Ebert, Genç Cumhuriyet’in Tiyatro ve Opera Serüveni” kitabı ve Gül Mimaroğlu’nun kartı çıktı. Tebessüm ederek bu zarif jeste baktım ve bir ömrün kültür-sanat mesaisi içinde nasıl kelamlara denk dönüştüğünü, inceliklerinin bu mesaiye nasıl yansıdığını düşündüm. ENKA Sanat yalnızca Açıkhava Tiyatrosu, Oditoryumu ve Sanat Galerisi ile kültür-sanat etrafında bir buluşma / keşfetme alanı yaratmakla kalmıyor; bu alanları mümkün kılan incelikli zihinlerde de 40 yılı deviriyordu. Gül Mimaroğlu’na şükranla!
(Röportajda yer alan fotoğraflar: 1. Gül Mimaroğlu / Muammer Yanmaz. 2, 3, 4, 5 numaralı fotoğraflar / Ilgın Erarslan Yanmaz: İngiliz orkestra şefi Howard Griffiths’in çocuklar için yazıp bestelediği “Sihirli Karpuz” müzikalinden; Fazıl Say ve Genco Erkal konserinden; G. Mimaroğlu ile ENKA Sanat Koordinatörü Murat Ovalı “Anlatmadan Yapamam” belgeseli prömiyerinden.)
“Yıllar boyunca kurulan dostluklar”
İzninizle sondan başlamak isterim. ABD’li filozof Larry E. Shiner, “Sanatın İcadı” adlı kitabında şöyle diyor: “Modern sanat sistemi birçok faktörün bir araya gelmesinin sonucu olarak ortaya çıktı… Yalnız şurası kesin: 18. yüzyıldan önce ne modern güzel sanatlar, sanatçı ve estetik düşünceleri ne de bunlarla ilintilendirdiğimiz pratiklerle kurumlar kümesi normatif bir sistem oluşturmazken, 18. yüzyıldan sonra modern sanat sisteminin başlıca kavramsal karşıtlıklarıyla başlıca kurumlan büyük ölçüde oturmuştu ve o zamandan beri düzenleyici durumdadır. “Bu şey gerçekten sanat mı?” ya da “sanatla toplum arasında nasıl bir ilişki var?” gibi sorular, ancak modern sanat sisteminin özerk bir alan olarak yerleşmesinin ardından sorulur oldu.” Üstadın tarifinden yola çıkarak kültür sanat rotanızın kadrajından 2025 yılı “Z raporu”ndan nasıl bir fotoğraf çıkar? Kısa ve uzun vadede kültür sanat meramlarına dair öngörünüz nedir?
Sanat, kendi dilini ve değerlerini korurken dünyayla sürekli bir alışveriş içinde. Teknoloji, toplum ve gündelik hayat bu dili etkiliyor, dönüştürüyor ama aynı zamanda ona yeni yollar da açıyor. İnsanoğlu derdini anlatmayı sürdürüyor; kimi zaman dolaylı, kimi zaman da oldukça açık biçimlerde. Ben yeni kuşakların kendilerini ifade etme konusunda çok daha rahat ve cesur olduklarını düşünüyorum; bu da sanatın daha paylaşımcı, daha canlı bir hale gelmesini sağlıyor. Kısa ve uzun vadede görgüye, bilgiye ve özellikle eğitime önem vermenin her zamankinden daha değerli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu unsurlar hem bireysel yaratıcılığı hem de sanatın toplumsal etkisini besliyor.
Kültür-sanat güzergâhlarını düşündüğümüzde akla ilk gelen adreslerden biri ENKA Sanat… 40 yıllık bu serüveni/yolculuğu nasıl değerlendirirsiniz? Aslında istediğim, bir nevi “ENKA Sanat Z raporu”. Bugünden geçmişe bakınca nasıl bir arşiv beliriyor belleğinizde?
80’lerin başındaki bu girişim, sanatı ve sanatçıyı desteklemeyi; herkes için sanatla iç içe bir yaşam alanı yaratmayı amaçlıyordu. O dönem konservatuvarların, şehir ve devlet tiyatrolarının turne mekânı olmamız sayesinde, bugünün usta isimlerini daha o yıllarda, çok genç yaşlarda izleme şansımız olmuştu. Zamanla burası, farklı kuşaklardan sanatçıların ve izleyicilerin buluştuğu bir hafıza mekânına dönüştü. Bugünden geriye baktığımda zihnimde güçlü bir arşiv canlanıyor: Yıllar boyunca kurulan dostluklar, birlikte büyüyen bir topluluk ve ENKA Sanat sahnesinde yaşanan değerli deneyimler… O dönemi düşündüğümde aklıma ilk gelen görüntü, ücretsiz etkinliklerimizde bölge halkının kalabalık gruplar hâlinde salondaki yerlerini alması oluyor. Bölgeyle olan bağımız hiç kopmadı; o günlerde etkinliklerimize gelen komşularımızdan bazıları, bugün aynı kurumda çalışma arkadaşlarımız.

Uzun yıllardır kültür-sanat alanında emek veren biri olarak; ENKA Sanat kadrajında şimdi düşününce aklınıza ilk gelen, şaşırdığınız, ilginç bulduğunuz veya tebessüm ettiren neler var?
O kadar çok anı var ki! Fakat bir tanesi çok özel; 1984-1988 yılları arasında yürüttüğümüz ENKA Bilim ve Sanat Ödülleri jürisinde yer alan Cemal Süreya, “Bir Mineli” adlı şiirinin el yazısıyla yazılmış, imzalı bir nüshasını, dönemin Papirüs dergisinin logolu zarfında bana hediye etmişti. O an hem çok heyecanlanmış hem de çok mutlu olmuştum. Hâlâ sakladığım bu şiir, kişisel arşivimin en değerli parçalarından biri.
“Üretimleri bir araya getiren küçük bir festival”
Gelelim bu sezonun programına… Her yıl farklı disiplinleri sanatseverlerle tanış eden veya buluşturan ENKA Sanat’ta, 2025-2026 sezonu neler bekliyor gelenleri? Başlıklarından ve içeriğinden bahseder misiniz?
Bu kış Oditoryum’da düzenleyeceğimiz etkinlik sezonu, müzik ve tiyatroyu bir araya getiriyor. Müzikte klasik, caz ve modern melodileri dinleyebileceğimiz özel projelerle kimi genç kimi usta isimler sahnede olacak. Tiyatroda ise kara komediden duygusal aile hikâyelerine, toplumsal eleştiriden kimlik ve geçmişle hesaplaşmaya uzanan farklı yapımları izleyiciyle buluşturmayı planlıyoruz. Bunun yanı sıra uluslararası festivallere ev sahipliği yapmayı ve gösteri sponsorluğunu sürdürmeyi hedefliyoruz. Bu kapsamdaki İstanbul Fringe Festivali ile İKSV’nin yürüttüğü müzik ve tiyatro festivallerine olan desteklerimiz uzun yıllardır kurumsal iş birliklerimiz çerçevesinde devam ediyor. Sponsorluğunu yaptığımız Genco Erkal, Yıldız Kenter, Işıl Kasapoğlu ve Ferhan Şensoy belgeselleri de kimi dijital platformlarda kimi özel gösterimlerle izleyiciyle buluşmayı sürdürüyor.
Sezonu oluştururken, Türkiye’de kültür-sanat ortamındaki hangi dinamikler sizi etkiliyor? Buradan hareketle de sorum şu, ENKA Sanat’ın rotasına aldığınız programları nasıl belirliyorsunuz ve bu süreçte yol haritanızda es geçmedikleriniz neler?
Aslında programlarımızı, “Türkiye’deki güncel sanat üretimlerini bir araya getiren küçük bir festival” olarak adlandırabilirim. Kültür-sanat ortamı her zaman çok canlı ama bir o kadar da değişken; bu hareketliliği yakından takip ediyor, güncel olanı sahnelerimize taşıyoruz. Öte yandan çeşitliliğe, farklı seslere ve bakış açılarına da alan açıyoruz. Genç sanatçılardan ustalara, yerelden evrensele uzanan bir denge kurmaya çalışıyoruz. Ama benim için en önemli unsurlardan biri, eserin “ardından düşündürmesi” …

“Farklı dünyalarla buluşturan bir deneyim”
Sezon boyunca devam edecek ya da yeni başlayacak genç sanatçılara yönelik projeleriniz neler? Zira bugüne kadar pek çok genç sanatçıya alan açtınız ve ilham oldunuz ki, bu kapsamda ileriye yönelik planlarınız neler? Bu bağlamda da sürdürülebilirlik, kapsayıcılık ve erişilebilirlik hattında vizyonunuz nedir?
Genç sanatçılar her zaman çalışmalarımızın odağında yer alıyor. ENKA Sahne projesiyle 18 yaşın altındaki genç yeteneklere salonlarımızı açıyor, performans kayıtlarını profesyonel biçimde hazırlayarak eğitim, yarışma ve burs başvurularında kullanabilmelerine imkân tanıyoruz. Lale Tara Sanat Bursu ile yurt dışındaki lisans ve lisansüstü eğitimlerine, Kuşak Konserleri serisiyle de sahne deneyimlerine katkı sağlıyoruz. Bu programların en değerli yanı, geçmişte öğrenciyken desteklediğimiz isimlerin bugün yeni nesil için yürüttüğümüz projelerde jüri, mentor ya da sanat yönetmeni olarak yer almaları. Fazıl Say, Gökhan Aybulus, Cihat Aşkın ilk aklıma gelen isimler. Bütün bunlar, ENKA Sanat’ın sürdürülebilir, kapsayıcı ve erişilebilir bir kültür ortamı yaratma vizyonunun en güzel yansımaları.
Son yıllarda Türkiye’deki sanat ortamında gözlemlediğiniz en belirgin dönüşüm nedir? Sanat kurumlarının içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal koşullar program yapmayı nasıl etkiliyor?
Özellikle de 90’lardan bugüne baktığımızda, üzerine düşünülmesi gereken bir değişim söz konusu. Ekonomik ve toplumsal koşullar süreci şekillendiriyor elbette. Bu durum bizi daha yaratıcı ve esnek olmaya yönlendiriyor; bu noktada sektör aktörleri ve kurumlar ile ortak proje üretimi ve farklı iş birlikleri önemli hâle geliyor.
Müziğin, tiyatronun, dansın, dijital sanatın birbirine karıştığı bu dönemde “saf form” kavramı sizce hâlâ anlamlı mı? Teknolojiyle iç içe geçmiş sanatsal üretim, insan deneyimini hangi aşamaya getirdi / getiriyor?
Saf form kavramı tek başına anlam taşımıyor; çünkü sanat disiplinler arası bir çizgide ilerliyor ve teknolojiyle iç içe devam ediyor. Müzik, tiyatro, dans ve dijital sanat birbirine dokunuyor; her disiplin kendi özünü korurken yeni bağlamlar, yeni anlatım biçimleri kazanıyor. İzleyici de sanatla sadece pasif bir izleyici olarak değil, duygusal ve düşünsel bir yolculuğun içinde aktif bir şekilde buluşuyor.

“Her yıl Mayıs’ta bir Shakespeare Festivali”
Sizce günümüzde -kaygı ve dijital çağda- sanat, içinde yaşadığımız çağın / zeitgeist- zamanın ruhunu nasıl yansıtıyor? Günümüz dünyasında sanat hâlâ dönüştürücü bir güç mü, yoksa artık bir estetik tüketim alanına mı dönüştü? Bu bağlamda ENKA Sanat’ın yaklaşımı bu soruların neresinde duruyor?
Dijital çağ ve hızlı bilgi akışı, sanatın hem üretim biçimlerini hem de deneyimlenme yollarını değiştiriyor; sosyal medya, interaktif teknolojiler ve dijital platformlar sanatın görünürlüğünü ve erişimini artırıyor. Bana kalırsa bu durum, sanatın dönüştürücü gücünü ortadan kaldırmıyor; aksine farklı biçimlerde düşündürme, sorgulatma ve duygusal bir deneyim sunma kapasitesini genişletiyor. Biz de ENKA Sanat olarak izleyiciye hem düşündüren hem hissettiren hem de farklı dünyalarla buluşturan bir deneyim sunmayı amaçlıyoruz. Amacımız sadece izlettirmek değil, sanat aracılığıyla bir bağ kurmak ve düşünce ve duyguları harekete geçirmek.
Masa başında veya kafanızda var olan proje ve hedeflerinizden bahseder misiniz?
Uzun süredir üzerinde düşündüğüm projelerden biri, her yıl mayıs ayında gerçekleşecek bir “Shakespeare Festivali” yapmak. Dönemin ruhuna uygun, kostümleri, müzikleri, dekorlarıyla muazzam bir festival… Son yıllarda ise genç sanatçılar için kapsamlı bir masterclass programı oluşturmak, onları alanında usta isimlerle buluşturmak, teknik becerilerini geliştirmelerine ve sahne deneyimlerini zenginleştirmelerine yardımcı olmak istiyorum.
Son zamanlarda sizi etkileyen veyahut iyi gelen performans, oyun, film, albüm, sergi, kitap veyahut bir fotoğraf karesinden neler var; paylaşırsanız bizler de nasiplenelim isterim?
Son dönemde okumaktan büyük keyif aldığım çok değerli bir kitabı paylaşmak istiyorum; Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Filiz Ali imzalı “Bir Tutkunun Peşinde; Carl Ebert, Genç Cumhuriyet’in Tiyatro ve Opera Serüveni”. Kitabın benim için önemi, kalıcı olabilmenin yönteminin, sağlam temeller üzerine kurulan yapılardan geçtiği gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor olması. Çünkü kurumsal devamlılığın ancak bu şekilde sağlanabileceğine inanıyorum.


Leave feedback about this
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.