Kültür Sanat

Beyoğlu’ndan Karaköy’e sanatın izinde: “18. İstanbul Bienali”

Beyoğlu’ndan Karaköy’e sanatın izinde: “18. İstanbul Bienali”

Kaynak:Betül Memiş / Cnnturk.com

“Sözlerimi ve işlerimi, hayatını kaybeden herkese adıyorum. Onların mağduriyetlerini, aynı zamanda onurlarını anmak için… Çünkü onları her zaman hatırlayacağız. Onlar her gün bizimle. Hayatını kaybedenleri asla unutmayacağız. Buradaki insanlardan dünyanın her köşesindeki insanlara, Filistin’de, Sudan’da, Kongo’da, dünyanın her bir bölgesinde… Hepsini tek tek sayamayacağım için üzgünüm ama yaptığım tüm işler, kaybettiklerimize bir armağandır. Çünkü aslında benim işlerime ilham verenler, hayatını kaybedenlerdir. Dolayısıyla bu bienaldeki mütevazı jestim bu insanlar, sevgi ve cömertlik üzerine. Bu şekilde devam edemeyiz. Filistin’de yaşanan soykırımı durdurmak zorundayız. Dünyanın bir köşesinde, yalnızca yaşama, var olma ve topraklarında yaşama hakkını istediği için masum insanların katledildiğini bilirken, biz rahatça oturamayız. Mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu şehirden ve bağlandığımız, inandığımız diğer şehirlerden güç alarak bir şeyleri değiştirmeye çalışacağız. Belki biz şimdi değiştiremeyeceğiz ama çocuklarımız değiştirecek. Genç nesil değiştirecek. Ben buna gerçekten inanıyorum. Bazen aptalca ve safça hissettiğim oluyor ama kalbimde bu inancı taşıyorum ve içtenlikle inanıyorum.”

Bu sözlerin sahibi, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen ve 20 Eylül’de kapılarını açacak olan 18. İstanbul Bienali’nin küratörü (Lübnanlı) Christine Tohmé… 2007–2036 dönemi için sponsorluğu üstlenen Koç Holding’in desteğiyle düzenlenen 18. İstanbul Bienali, alışılmış bienal formatlarının dışına çıkarak üç yıla yayılan özgün yapısıyla sanatseverlerle buluşuyor. Küratör Tohmé’nin “Üç Ayaklı Kedi” başlığı altında kurguladığı bienalin ilk ayağı 23 Kasım’a kadar ücretsiz ziyaret edilebilecek.

Bienalin “kendini koruma” ve “gelecek olasılıkları” temaları etrafında şekillenen ilk ayağında, 30’dan fazla ülkeden 47 sanatçının 100’ün üzerinde eseri, birbirine yürüme mesafesindeki (Beyoğlu-Karaköy hattında) 8 farklı mekânda sergilenecek. Bienalde sergilere, performanslar ve film gösterimlerinden oluşan kamusal bir program eşlik edecek.

“Üç Ayaklı Kedi” meramına gelince, küratör Tohmé, bienal için kaleme aldığı kavramsal çerçevede üç ayakta tamamlanacak bu bienali bir kediye benzettiğini söylüyor ve şöyle ekliyor: “Giderek hızlanan yıkım, zorunlu göçler ve önü alınamayan krizler tüm ufukları ve gelecek olasılıklarını paramparça ediyor. Sürekli daralan bir şimdiyle karşı karşıya kalan bedenlerimiz, pek çok saate ayak uydurmaya zorlanıyor: Kimisi hızlı kimisi yavaş kimisi bozuk. Bir sendeleyip bir ileri atıldığımız ikili bir devinim içine hapsolmuş, dengede durabileceğimiz adımı atmaya çabalıyoruz. Tıpkı kedi gibi biz de kendi etrafımızda dönüyor, kıvrılıyor, kaybolup yeniden ortaya çıkıyoruz. Yönümüzü bulmaya çalışırken, dinlenmeyi öğreniyor, bir yandan da korunmaya ve onarılmaya muhtaç parçalarımıza sahip çıkıyoruz.”

Tohmé, sanatçılara yaptığı açık çağrıda da bienalin odaklandığı temaları şu sorularla çerçeveliyor: “Kırılganlık ve tekrar eden krizlerle karşı karşıya kaldığımızda, maddi koşullar ve güvensizlik hissi günlük hayatımızı nasıl etkiliyor? Kendimizle, bedenlerimizle ve toplumla olan ilişkimiz nasıl şekilleniyor? Soluklanabileceğimiz alanları nasıl yaratıyoruz? Alışılmadık dayanışma biçimlerini ve direniş için karşı-stratejileri nasıl keşfediyoruz? Onarmanın ve ileriye yönelik hayal kurmanın kol kola ilerlediği bir hareket, nasıl gelecekler tasavvur etmemize olanak tanıyor? Dünyalarımız aynı anda hem kâbuslara hem düşlere; hem geçiciliğe hem dayanıklılığa yer açacak şekilde çözülürken, bu dünyalarda yaşamaya nasıl devam edebiliriz?”

Bienalin ilk ayağına davet edilen 47 sanatçı; atölye ziyaretleri ile sanatçı buluşmaları ve 31 Ekim–15 Aralık 2024 tarihleri arasında yapılan açık çağrıya gelen dosyaların değerlendirildiği bir araştırma sürecinin sonucunda belirlendi. Açık çağrı süreci, 18. İstanbul Bienali’nin küratoryal araştırmasının en önemli adımlarından biri oldu. Tohmé, üç ay boyunca 105 ülkeden yaklaşık 1.500 sanatçının başvurusunu inceledi ve ardından serginin kavramsal çerçevesiyle örtüştüğünü düşündüğü isimlerle görüşmeler yaptı. Bienalin ikinci ayağı 2026’da, İstanbul Bienali Akademisi’nin kurulması ve sanat inisiyatiflerinin katılımıyla düzenlenecek kamusal programlarla devam edecek. 2027’deki üçüncü ve son ayağı ise atölyeler, performanslar ve nihai bir sergiyle tamamlanacak. Detaylı program ve içerik için iksv.org ziyaret edilebilir. Ajandalarınız hazırsa, gelelim bienal duraklarına… (Es notu: Fotoğraflar, “Tohmé” / Tanya Traboulsi; “İstanbul” / Sahir Uğur Eren.)

· Elhamra Han

İstiklal Caddesi’nde 1827’de şehrin ilk tiyatro salonlarından biri olarak inşa edilen Elhamra’nın ikinci katındaki iki daire, bienal kapsamında ilk kez sergi mekânı olarak kullanılıyor. Sanatçılar: Mona Benyamin, Şafak Şule Kemancı, Jagdeep Raina, Riar Rizaldi, Lara Saab, Natasha Tontey, Sevil Tunaboylu.

· Eski Fransız Yetimhanesi Bahçesi

1869’da Sultan Abdülaziz tarafından, Aziz Vincent de Paul’ün Yardımsever Kızları Cemiyeti’ne yetimhane olarak kullanılması şartıyla tahsis edilen bina, 1937’ye kadar yetimhane ve ilkokul olarak hizmet verdi. Artık kullanılmayan binanın bahçesi günümüzde “Tophane Mekân” adıyla kamuya açılan bir sosyal tesis olarak işlev görüyor. Bahçe, bienal kapsamında sanatçı Khalil Rabah’ın yerleştirmesine ev sahipliği yapıyor.

· Meclis-i Mebusan 35

1983’te inşa edilen Meclis-i Mebusan Caddesi’ndeki 35 numaralı binanın zemin katı da bu yıl bienal mekânı olarak kullanılıyor. Bina, 2013 ile 2019 yılları arasında şehirlerin geleceğini tasarlamaya yönelik küresel bir kent laboratuvarları ağı olan Studio-X’in İstanbul ayağına ev sahipliği yaptı. Ayrıca 2016 ve 2018 İstanbul Tasarım Bienali’nin de mekânları arasında yer alan bina, bu yılki bienal kapsamında yeniden canlandırılıyor. Sanatçılar: Eva Fàbregas, Pilar Quinteros, VASKOS (Vassilis Noulas & Kostas Tzimoulis).

· Külah Fabrikası

Bir zamanlar dondurma külahı imalatı yapılan, iki katlı ve yüksek tavanlı bina; zanaatçı pazarları, sergiler ve konserler gibi çeşitli kültürel etkinliklere ev sahipliği yaparak zaman içinde dönüşüm geçirdi. Şimdi ise bir sanat ve etkileşim alanı olarak 18. İstanbul Bienali’nde yer alıyor. Sanatçılar: Doruntina Kastrati, Claudia Pagès Rabal.

· Zihni Han

Karaköy’de bulunan Zihni Han, bienal kapsamında izleyicilere ilk kez kapılarını açıyor. Bir zamanlar ticaretin kalbinde, İstanbul’u Doğu Akdeniz’e bağlayan liman bölgesinde konumlanan beş katlı bina, bienal mekânlarından biri olarak kullanılmak üzere yenilendi. Sanatçılar: Abdullah Al Saadi, Willy Aractingi, Karimah Ashadu, Chen Ching-Yuan, Ian Davis, Celina Eceiza, Pélagie Gbaguidi, Rafik Greiss, Jasleen Kaur, Valentin Noujaïm, Marwan Rechmaoui, Stéphanie Saadé, Sara Sadik, Sohail Salem, Elif Saydam, Selma Selman.

· Galeri 77

Karaköy’de yer alan ve geçmişte depo olarak kullanılan bu dört katlı binanın tamamı, bienal kapsamında sergi alanı olarak düzenlendi. Sanatçılar: Haig Aivazian, Ola Hassanain, Mona Marzouk, Dilek Winchester.

· Muradiye Han

1914’te tamamlanan ve Karaköy’ün ticaret hayatında önemli bir yer tutan yapı, İstanbul’un işgali sırasında Fransız askeri güçleri tarafından kullanıldı ve o dönemde “Muradiye Karakolu” olarak anılmaya başladı. 2021’de restorasyon gören binanın zemin katında, bienal kapsamında bir yerleştirme sergileniyor. Sanatçı: Ana Alenso.

· Galata Rum Okulu

1885’te inşa edilen ve 1910-1988 yılları arasında Galata’daki Rum cemaatine eğitim kurumu olarak hizmet veren okul, 2012’de kültür-sanat mekânı olarak yeniden işlevlendirildi. İstanbul Tasarım Bienali’ne (2012, 2014, 2016), İstanbul Bienali’nin geçmiş edisyonlarına (2013, 2015, 2017) ve farklı sergilere ev sahipliği yapan okul, 2019–2023 arasında geçirdiği kapsamlı restorasyonun ardından bu yıl yeniden bienal mekânları arasına katılıyor. Sanatçılar: Nolan Oswald Dennis, İpek Duben, Ali Eyal, Simone Fattal, Lou Fauroux, Lungiswa Gqunta, Kongkee, Seta Manoukian, Merve Mepa, Naomi Rincón-Gallardo, Ana Vaz, Akram Zaatari, Ayman Zedani

 

Bienalin kamusal programları:

· Selma Selman’ın ailesiyle birlikte gerçekleştirdiği, hurda elektroniklerden altın elde etme aşamalarını ele aldığı performansı Anakartlar, önizleme günleri sırasında İstanbul Modern’de görülebilecek. Performansın sonunda elde edilen altın bir kaşığa dönüştürülerek heykel niteliği kazanacak ve etrafındaki yüzü aşkın parçalanmış bilgisayardan geriye kalanlarla birlikte Zihni Han’daki sergi alanına yerleştirilecek.

· Alex Baczyński-Jenkins, İsimsiz (Ufku Yakalamak) adlı dayanıklılık temelli dans performansında, “kare adım” diye bilinen dans figürünü kullanıyor. Dans, günlerce süren partilerin, cenaze ve ayaklanmaların anıları arasında salınıyor. Performans, 20 Eylül, 12.00-15.00 arasında Arter Karbon’da izlenebilir.

· Bir monolog biçiminde sahnelenen “Demek çok üzgünsünüz, öyle mi?” ya da “Çukur” adlı performans, Lübnan’ın ekonomik ve politik çöküşü sırasında Ahmad Ghossein’in hayatta kalma çabalarını aktarıyor. Sınırlı sayıda izleyici alabilen Bahçe Galata’da düzenlenen bu performans, 21 Eylül, 12.00-12.30 saatleri arasında gerçekleştirilecek.

Exit mobile version